Ahmet Muratlı
Ahmet Muratlı

Merhamet Kimliği Kurtarır mı?

Yayınlanma: 22 Aralık 2025

Irak üzerine konuşurken en çok başvurduğumuz dil, merhamet dilidir. Acılar, yıkımlar, kayıplar ve ortak kader vurgusu… Bu dil ilk bakışta vicdani, insani ve birleştirici görünür. Ancak mesele Irak Türkmenleri olduğunda, sormamız gereken daha zor bir soru vardır: Merhamet, gerçekten kimliği kurtarır mı; yoksa onu sessizce aşındırır mı?

Irak, yalnızca acıların yaşandığı bir coğrafya değildir. Aynı zamanda kimliklerin, şehirlerin ve tarihsel hakların mücadelesinin verildiği bir alandır. Kerkük bu mücadelenin merkezinde yer alır. Kerkük’ü yalnızca bir acı sembolüne indirgemek, onu tarihsel bir hak ve mülkiyet meselesi olmaktan çıkarmak anlamına gelir. Oysa Kerkük, Türkmenler için bir metafor değil; yaşayan bir şehir, kurucu bir hafıza ve somut bir haktır.

Merhamet dili, çoğu zaman eşitleyici bir etki yaratır. “Herkes acı çekti”, “Irak’ın bütün halkları mağdur oldu” gibi cümleler kulağa adil gelebilir. Ancak bu eşitleme, gerçekte var olan derin eşitsizlikleri perdelemektedir. Irak’ta herkes aynı ölçüde mağdur değildir; herkes aynı siyasi güce, aynı silahlı kapasiteye, aynı uluslararası desteğe sahip değildir. Türkmenler tam da bu eşitsizlik yüzünden, kimliklerini ve haklarını sürekli savunmak zorunda kalan bir halktır.

İnsani söylem, hak mücadelesinin yerine geçtiği anda sorun başlar: Merhamet hukukun; vicdan temsilin; kardeşlik söylemi ise tarihsel gerçekliğin yerine ikame edildiğinde kimlik erozyonu kaçınılmaz olur.

Türkmenler çoğu zaman “Iraklı kardeşlerimiz” başlığı altında anılır; fakat bu kardeşliğin içinde Türkmenlerin şehirleri, vakıfları, mezarlıkları, dili ve siyasi talepleri görünmez hâle gelir.


Bu noktada Kerkük ile Kerbela arasındaki farkı doğru okumak gerekir. Kerbela, mazlumiyetin sembolüdür; evrensel bir acıyı temsil eder. Kerkük ise bundan farklı olarak, somut bir kimlik ve hak meselesidir. Kerkük’ü Kerbela’ya benzetmek, niyet olarak masum olabilir; ancak sonuç olarak hakikatleri bulanıklaştırır. Çünkü Kerkük yalnızca acı çekilen bir yer değil, aynı zamanda gasp edilen bir şehir, tartışmalı hâle getirilen bir kimliktir.

Türkmen meselesi, sadece insani bir mesele değildir. Elbette acılar paylaşılmalıdır; ancak acının dili, hakkın dilini susturmamalıdır. Merhamet, kimliği koruyan bir çerçeveyle birlikte var olmadığında, güçlü olanın lehine çalışan bir örtüye dönüşür. Irak’ta bu örtünün altında en çok kaybolanlar ise Türkmenler olmuştur.

Bugün yapılması gereken şey, merhameti reddetmek değildir. Yapılması gereken, merhameti kimliğin önüne geçirmemektir. Türkmenler, acılarını anlatırken aynı zamanda haklarını da anlatmak zorundadır. Çünkü tarih bize şunu defalarca göstermiştir: Kimlik, merhametle değil; bilinçle, hafızayla ve hak talebiyle ayakta kalır.

Sonuç olarak sormamız gereken soru nettir:
Merhamet elbette değerlidir, ama kimliği kurtarmaya yeter mi?
Türkmenler açısından cevap da nettir:
Merhamet acıyı paylaşır; kimliği ise ancak hak ve temsil korur.

Yorum Yazın