Siyaset artık sadece meclis kürsülerinde konuşulan bir mesele değil. Sabah sofraya oturduğumuzda, çocuğumuzun geleceğini düşündüğümüzde, emeklinin gece uykusunda ya da gencin hayallerinde siyasetin izleri var. Günlük hayatın bu kadar içinde olan bir alanın, ruh halimizi etkilememesi mümkün değil.
Bugün ülkede iki farklı siyaset anlayışıyla karşı karşıyayız. Biri gerçekten sorun çözmeyi, topluma nefes aldırmayı hedefleyen bir anlayış. Diğeri ise siyaseti bir güç alanı, bir geçim kapısı olarak görenlerin anlayışı. Aradaki fark sadece yöntem değil; toplumun psikolojisini doğrudan belirleyen bir fark.
Toplum için yapılan siyaset güven üretir. İnsan yarınını öngörebildiğinde, emeğinin karşılığını alacağına inandığında daha sakin, daha güçlü olur. Umut, sadece güzel bir duygu değildir; insanı hayatta tutan asıl dayanaktır. Güven duygusu güçlendikçe sabır artar, insanlar birbirine daha kolay tutunur.
Ama siyaset kişisel çıkarlara hapsolduğunda tablo değişir. Adalet duygusu zedelenir. İnsanlar yalnızca ekonomik olarak değil, ruhen de yorulur. Sürekli bir gerginlik hali oluşur. Kaygı, geçici bir his olmaktan çıkar, hayatın doğal parçası haline gelir.
Bugün trafikteki öfkeyi, sokaktaki sertliği, iş yerlerindeki huzursuzluğu sadece ekonomiyle açıklamak yetmez. İnsanlar birbirine daha tahammülsüz. “Ne yaparsak yapalım değişmez” düşüncesi yaygınlaşıyor. Bu, toplumsal bir tükenmişliğin işaretidir.
Bir diğer önemli sorun ise ortak değerlerin siyaset malzemesi haline gelmesi. Din, ahlak ve milli duygular samimi bir yol gösterici olmaktan çıktığında, toplumda ciddi bir güvensizlik başlar. İnsanlar neye inanacağını, kime güveneceğini şaşırır.
Oysa siyaset korku üreten değil, cesaret veren bir alan olmalı. Ayrıştıran değil, birleştiren bir dil kullanmalı. Gerçek siyasetçi, toplumun ruh halini önemser. Çünkü umudunu kaybeden bir toplum, her alanda kaybetmeye mahkûmdur.
Sonuçta mesele sadece kimin yönettiği değildir. Asıl mesele, nasıl bir ruh haliyle yaşamak istediğimizdir. Bir ülkeyi ayakta tutan sadece ekonomi değildir; güven, adalet ve umut da en az ekmek kadar hayati ihtiyaçtır.
Yorum Yazın