Ekonomi sayfalarına baktığınızda her şey ne kadar steril, ne kadar soğuk değil mi? Enflasyon verileri, büyüme tahminleri, bütçe disiplini... Oysa gerçek ekonomi, o parlak plazaların klimalı odalarında değil; akşam karanlığında, yorgun argın eve dönen bir babanın cebindeki o tek bir portakalda gizlidir.
O portakal, manav tezgahında sıradan bir meyve gibi durur. Ama o portakal, fabrikadaki vardiyasından çıkıp, cebindeki son bozuklukla ya da yemekhaneden arttırıp çocuğu için cebine koyan bir babanın elindeyse; artık onun bir kilosu yoktur. Onun artık bir "ağırlığı" vardır. Ve o ağırlığı hiçbir hassas terazi tartamaz.
Faturalar Arasında Sıkışan Hayatlar
Bugün asgari ücreti belirleyenler masanın başında "piyasa dengelerinden" bahsediyor. Peki, o terazinin kefesinde, her ay bir karabasan gibi çöken elektrik ve doğalgaz faturaları var mı? Kombiyi en düşük ayarda tutmanın, akşamları tek bir lambanın cılız ışığında oturmanın, "bu ay ne gelecek?" korkusuyla sayaç başında bekleyen milyonların kaygısı o masada duyuluyor mu?
Sadece ısınma da değil; nefes kesen kira artışları kazancın aslan payını yutarken, işe gitmek için ödenen ulaşım bedelleri bile başlı başına bir maliyet kalemine dönüşmüşken "denge"den bahsetmek mümkün müdür? Gıda fiyatlarındaki önlenemez yükseliş tabağı her geçen gün biraz daha boşaltırken, bir babanın market rafındaki etikete bakıp çocuğunun gözlerini kaçırması hangi ekonomik modelin başarısıdır?
Yarım Kalan Defterler, Ertelenen Sağlık
Mesele sadece karın doyurmak ya da ısınmak da değil. Asgari ücretin yetersizliği, bir ülkenin geleceğini de kemiriyor:
-
Eğitim: Okul masrafları, kırtasiye giderleri ve servis ücretleri karşısında bükülen beller... Bir çocuğun "Okul gezisine ben de gidebilir miyim?" sorusuna verilen o sessiz ve yaşlı cevaplar.
-
Sağlık: "Geçer" diyerek ertelenen doktor randevuları, eczanede payı ödenemediği için rafa geri bırakılan ilaçlar...
-
Sosyal Hayat: Bir kitabın lüks, bir bardak dışarıda içilen çayın savurganlık sayıldığı, insanın sadece "çalışan bir makineye" indirgendiği bir yaşam tarzı.
Asgari ücret bugün bir geçim standardı değil, bir sabır testi haline gelmiştir. Bu ülkede sorun insanların çalışmaması değil; insanların gün ağarmadan yollara düşüp, güneş batınca evine döndüğünde elinde sadece "asgari" bir hayatın kalmasıdır.
Onurun Rakamı Olmaz
Bir babanın çocuğuna et götüremeyişinin, bir annenin kış günü evladına yeni bir bot alamayışının, ay sonunda kombiyi tamamen kapatmak zorunda kalışının mahcubiyetini hangi rakamla temizleyebilirsiniz? Asgari ücret kâğıt üzerinde bir sayıdır ama hayatta karşılığı; eksik kalan mutfak filesi, her ay biraz daha büyüyen bakkal borcu ve ertelenen hayallerdir.
Karar vericilere sormak gerek: Hiç o portakalı elinize alıp düşündünüz mü? O portakal sadece C vitamini mi, yoksa bir babanın eksik kalan tüm masrafları, ödenemeyen faturaları örtmeye çalıştığı hüzünlü bir yama mı?
Sonuç: Rakamlar Vicdanla Buluştuğunda...
Ekonomi sadece matematik değildir; ekonomi adalettir. Bir toplumun huzuru, en üsttekilerin lüksüyle değil, en alttakilerin "insanca" yaşayıp yaşamadığıyla ölçülür. İnsan onuru "asgari"ye sığmaz.
Bir gün karar vericiler, o portakalı ellerine aldıklarında sadece meyvenin kabuğunu değil, o nasırlı ellerin sızısını ve doğalgaz faturasının omuzlara bindirdiği yükü hissederlerse; işte o zaman rakamlar vicdanla buluşur.
Ve belki o gün, bir portakal yalnızca bir meyve olur… Bir çaresizliğin, bir yoksulluk kaderinin simgesi değil.
Yorum Yazın